7 Ağustos 2012 Salı

Yeni bir blog: nacre praise

          Nacrepraise,  iki dostun birlikte oluşturdukları, modayı takip edenlerin vazgeçemeyeceği bir blog. Modayı günü gününe yakalayan, bu işi çok seven, ayrıca bu işin eğitimini alan Sedef ve Sena'nın  renkli bakış açılarını yansıtacaklarına eminim. Orada görüşmek üzere!

19 Temmuz 2012 Perşembe

Beklenen misafir sonunda geldi...

tatildeyiz...

Uzun bir kıştan sonra gelen yaz ve tatil. O kadar ihtiyacımız varmış ki... Başta biraz endişelenmiştim Hanzade'yle tatil nasıl olur diye, gerçi geçen sene de çıkmıştık ama o zaman dört aylıktı ve yürümüyordu. Bu yıl yürüyor hatta yürümekle kalmıyor koşuyor. Neyse ki endişelerim yersiz çıktı. Çok rahat bir tatil yaptık, dinlendik, eğlendik, yedik içtik, gezdik.
Marmaris'in eşsiz bir koyunda, muhteşem bir otelde Angel's Penınsula'daydık.
Ve Angel's Penınsula'dan görüntüler...










22 Mayıs 2012 Salı

kurabiyelerim...

Eskiden de kurabiye yapardım ama şeker hamurundan yaptıklarım Hanzade'yle başladı. İnsan bu işe sardı mı  - acemice olsalar da- sürekli yapmak istiyor. Herkese afiyet olsun...

                                                        Doğum günü kurabiyelerimiz.





Adım çöreği kurabiyelerimiz...











Arkadaşlarıma yaptıklarım...

















4 Mayıs 2012 Cuma

İstanbul'da erguvan zamanı...

             Baharın gelişi her zaman beni heyecanlandırır. Erguvanlarla beraber bir büyü başlar Boğaz'da. İnsana bir masal aleminde yaşadığı hazzını veren erguvan görüntüsü fazlasıyla yakışır Boğaz'a .  Nisanın son haftalarında Boğaz'ın iki yakısını tüm ihtişamları ve güzellikleriyle erguvanlar kaplar. Eşsiz renkleriyle dünyanın incisi İstanbul'u daha da asilleştirir.
      Bu dönemde Boğaz'dan geçerseniz olanca görkemiyle erguvanlar size merhaba der. Tanpınar'ın "gülden sonra bayramı yapılacak çiçek varsa o da erguvandır." dediği bu muhteşem ağaçlar tüm ihtişamıyla bizleri beklemekteler. İyi seyirler.


Lale ve gül kadar olmasa da erguvan da edebiyatta haklı bir yer bulmuştur.


"Ergavanlar tutuşup hirmen-i gül yanmağ içün
Gülistan mülküne ateş kodu yer yer lale."
"Dür ü yakut ile bir nahl-i murassa sandum
Ergavan üzre dökilmiş katerat-ı emtar."


Diyen Baki, erguvanı yüceltir. Eserlerinde erguvan sevgisini hissettirir.


 Ahmet Haşim de
"Gün bitti. Ağaçta neşe söndü.
Dallar ateş oldu. Kuş da yakut,
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvana döndü."
diyerek dallarda ateş olup havzın suyuna akseden görüntüyü erguvanlaştırmış;


Yahya Kemal;


"Beklemem Fecrini leylaklar açan nisanın,
Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın."


mısralarıyla bahçelerden uzak geçen bir ömrün hüzününü iliklerine kadar duyup özlemezmiş gibi görünerek Boğaz yamaçlarında erguvanların hasretini yüreğine gömmüştür. Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul'un değişik yerlerinde hüküm süren erguvan saltanatından titizlikle bahseder eserlerinde. Hüsrev Hatemi de "Kovulmuş Va'kanüvis" şiirinde Boğaziçi'nde hüküm süren erguvan saltanatını hatırlayıp hüzünlenir:


"İkinci şehzade, ahşap ve erguvan seciyeli,
Benim çocukluğumda Boğaziçi
O şehzadenin hükmündeydi."








Hilmi Yavuz ise nevzuhur bir erguvan müptelası olarak eksilmeyen iştiyakıyla erguvan(lı) mısralar diziyor. Her ne kadar "ah gökler bıkar gider kendi erguvanından" dese de, kendi erguvanından bıkıp, başkalarına gideceği yok... Bu şiirler "yıkık hanların ve yazından baş alınan erguvanların üzerinde bir dağ" gibi çoğalacaktır. H. Yavuz'un erguvanda oluşturduğu çağrışımlar, şiirsel zenginliğin yanı sıra tarih, kültür ve medeniyet bilinçlenmesinde de etkin bir role sahiptir. Özellikle "Zaman Şiirleri"nde ustaca kullandığı “ erguvan imi “ kelimeye yepyeni çehre kazandırmış ve orjinal bir anlamlar va çağrışımlar zinciri oluşturmuştur.


"Erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı."






Son olarak H.Yavuz'un şiirinin her yeni okumada bir bir/ giderek daha artan yoğulmalarla/ erguvan kesildiğini"de söyleyelim. (Edebiyatımızda Erguvan, Yağmur, Nisan-Mayıs-Haziran 1999)

28 Nisan 2012 Cumartesi

adım çöreğimiz

            Bizim oralara ait bir gelenektir "adım çöreği". Bebeğin yürümek üzere attığı ilk adım çok önemli sayıldığı için kutlama yaparız. Bu eski Türklere ait bir gelenektir.
            Bu geleneğin amacı: Yürümeye başlayan çocuğun çok çabuk, düşmeden yürümesi ve bu sevincin yakın akraba, komşu, dost ve arkadaşlarla kutlanmasıdır.
         Hanzade yürümeye başlayınca ben de bu töreni yapmaya karar verdim. Soluğu her zamanki gibi Eminönü'nde aldım. Ancak bu sefer doğum günü hazırlıklarımı da kullandım.
          24 Nisan salı günü bahçemizde törenimizi yaptık.
          Sağolsun dostlarımız da bizi yanlız bırakmadılar. Buradan geldikleri için ve hediyeleri için çok teşekkür ederiz. 
            





















           

9 Nisan 2012 Pazartesi

doğum günü

Hanzade'min, biricik kızımın doğum gününü kutladık. Bir yaşına bastı, büyüdü, neredeyse yürüyecek. Bir yıldır yaşadığım uykusuzluk, rahat yemek yiyememe, rahat gezememe, istediğini giyememe... Herşey bir tarafa anne olmak dünyanın en güzel şeyi.

Doğum gününden bir gün önce fotoğraf çekimlerimiz oldu. Fotoğraf çekimlerimizi Mustafa KIZIL yaptı. Kendisine çok teşekkür ederiz. Ayrıca tütümüz de çokotütü'den. Çokoprenses Ceren'in annesine de teşekkür ederiz.

İlk başta doğum gününü kutlamakta kararsızlık yaşasam da sonrasında soluğu Eminönü'nde aldım. Kurabiye ve pasta malzemeleri, süslemeler, hediyeler için malzemeler... Doğumda konseptimiz kelebekti, doğum gününde de bunu çiçek ve kelebek olarak devam ettirdim. Herşeyi kendim yapmak istedim. Süslemeler, kurabiyeler, pasta ve hediyelerimiz. Büyük bir zevkle yaptım herşeyi. Sırada "adım çöreğimiz" var.