22 Mayıs 2012 Salı

kurabiyelerim...

Eskiden de kurabiye yapardım ama şeker hamurundan yaptıklarım Hanzade'yle başladı. İnsan bu işe sardı mı  - acemice olsalar da- sürekli yapmak istiyor. Herkese afiyet olsun...

                                                        Doğum günü kurabiyelerimiz.





Adım çöreği kurabiyelerimiz...











Arkadaşlarıma yaptıklarım...

















4 Mayıs 2012 Cuma

İstanbul'da erguvan zamanı...

             Baharın gelişi her zaman beni heyecanlandırır. Erguvanlarla beraber bir büyü başlar Boğaz'da. İnsana bir masal aleminde yaşadığı hazzını veren erguvan görüntüsü fazlasıyla yakışır Boğaz'a .  Nisanın son haftalarında Boğaz'ın iki yakısını tüm ihtişamları ve güzellikleriyle erguvanlar kaplar. Eşsiz renkleriyle dünyanın incisi İstanbul'u daha da asilleştirir.
      Bu dönemde Boğaz'dan geçerseniz olanca görkemiyle erguvanlar size merhaba der. Tanpınar'ın "gülden sonra bayramı yapılacak çiçek varsa o da erguvandır." dediği bu muhteşem ağaçlar tüm ihtişamıyla bizleri beklemekteler. İyi seyirler.


Lale ve gül kadar olmasa da erguvan da edebiyatta haklı bir yer bulmuştur.


"Ergavanlar tutuşup hirmen-i gül yanmağ içün
Gülistan mülküne ateş kodu yer yer lale."
"Dür ü yakut ile bir nahl-i murassa sandum
Ergavan üzre dökilmiş katerat-ı emtar."


Diyen Baki, erguvanı yüceltir. Eserlerinde erguvan sevgisini hissettirir.


 Ahmet Haşim de
"Gün bitti. Ağaçta neşe söndü.
Dallar ateş oldu. Kuş da yakut,
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvana döndü."
diyerek dallarda ateş olup havzın suyuna akseden görüntüyü erguvanlaştırmış;


Yahya Kemal;


"Beklemem Fecrini leylaklar açan nisanın,
Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın."


mısralarıyla bahçelerden uzak geçen bir ömrün hüzününü iliklerine kadar duyup özlemezmiş gibi görünerek Boğaz yamaçlarında erguvanların hasretini yüreğine gömmüştür. Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul'un değişik yerlerinde hüküm süren erguvan saltanatından titizlikle bahseder eserlerinde. Hüsrev Hatemi de "Kovulmuş Va'kanüvis" şiirinde Boğaziçi'nde hüküm süren erguvan saltanatını hatırlayıp hüzünlenir:


"İkinci şehzade, ahşap ve erguvan seciyeli,
Benim çocukluğumda Boğaziçi
O şehzadenin hükmündeydi."








Hilmi Yavuz ise nevzuhur bir erguvan müptelası olarak eksilmeyen iştiyakıyla erguvan(lı) mısralar diziyor. Her ne kadar "ah gökler bıkar gider kendi erguvanından" dese de, kendi erguvanından bıkıp, başkalarına gideceği yok... Bu şiirler "yıkık hanların ve yazından baş alınan erguvanların üzerinde bir dağ" gibi çoğalacaktır. H. Yavuz'un erguvanda oluşturduğu çağrışımlar, şiirsel zenginliğin yanı sıra tarih, kültür ve medeniyet bilinçlenmesinde de etkin bir role sahiptir. Özellikle "Zaman Şiirleri"nde ustaca kullandığı “ erguvan imi “ kelimeye yepyeni çehre kazandırmış ve orjinal bir anlamlar va çağrışımlar zinciri oluşturmuştur.


"Erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı."






Son olarak H.Yavuz'un şiirinin her yeni okumada bir bir/ giderek daha artan yoğulmalarla/ erguvan kesildiğini"de söyleyelim. (Edebiyatımızda Erguvan, Yağmur, Nisan-Mayıs-Haziran 1999)